Aile Sağlığı Merkezleri’nde Neler Oluyor? – Ceren Kineşci

Sürekli kullandığınız ilaçlarınızı yazdırmak veya çocuğunuzun gelişim takibi ve aşıları için Aile Sağlığı Merkezi’nize (ASM) sık gidiyorsanız son zamanlarda eziyet yönetmeliğinden şikayet edildiğine tanık olmuş, duvarlarda “iş bırakıyoruz” afişleri görmüş, hatta gidip hekiminizi yerinde bulamamış olabilirsiniz. Bundan sonra en az altı ayda bir aile hekiminize gitmeniz gerektiğini, bazı ilaçları ise artık aile hekiminizin yazamayacağını duyup şaşırmış olabilirsiniz. Öyle ya, kim, neden karışıyor nereden sağlık hizmeti alacağımıza? Hangi ilacın gerekli, hangi hastane ziyaretinin fazla olduğuna nasıl karar veriliyor?

Ülkemizde 2010 yılında uygulamaya başlanan Aile Hekimliği Sistemi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın ruhuna uygun şekilde özelleştirmeye, ticarileşmeye dayanan bir anlayışla hayata geçmişti. Aile hekimlerine “cari gider” ödemesi yapılarak Aile Sağlığı Merkezleri’nin kira, fatura, malzeme, gibi masraflarını hekimlerin karşıladığı, kayıtlı nüfus başına katsayı sistemiyle maaş belirlenerek kişiler üzerinden para kazanma fikrinin normalleştiği bir altyapı üzerine birinci basamak sağlık sistemini oturttular. Birinci basamak demek koruyucu sağlık hizmetleri, yani aşılama, tarama, eğitim – danışmanlık faaliyetleri ile hastalıkların oluşmasını, ilerlemesini önlemek, hastalıkları erken teşhis etmek ve gerekli yönlendirmeleri yapmak demektir. Bunun için zamana, uygun ekipmana ve yapılandırılmış, entegre ve basamaklı bir sağlık sistemine ihtiyaç vardır. Bizde bunların hiçbiri olmadığı gibi, art arda gelen yasal düzenlemelerle sağlık çalışanları işlerini iyi yapmaya değil yapmamaya teşvik ediliyor. Nasıl mı? Yakın geçmişte hekim maaşları enflasyon altında ezildiğinde aile hekimlerine bir ayda günlük ortalama 41’in üzerinde muayene girişi yapılırsa ek ödeme vadettiler. En kısa sürede en çok hastaya bakanın kazanacağı bir yarışta daha uzun zaman gerektiren danışmanlık ve koruyucu hizmetlerin hakkıyla yapılması, hele de birim başı nüfusun 4000’e kadar çıkabildiği bir sistemde, olası değildi.

Sağlık sistemimiz, pek çok sorunuyla artık yama tutmayan bir gemi gibi batmaya başladığından olsa gerek, yine yeni bir yönetmelik 1 Kasım 2024 tarihinde hayata geçti. Bu yönetmelik hastanelerdeki randevu alamama sorunu, fazla ve gereksiz ilaç tüketimi gibi bazı kronikleşmiş sorunlara aile hekimliği üzerinden çözüm getirme iddiasında. Örneğin, tavan nüfusu 4000’den 3500’e çekiyor, ancak açıkta kalacak nüfusun gidebileceği yeni ASM’ler hazır mı, buralarda çalışacak kimse var mı belirsiz. Yükselen kiralar veya kentsel dönüşüm nedeniyle kapanan ASMlerin yeni bir yer bulamadığını, hekimlerin de hastaların da uzak yerlere gitmek zorunda kaldığını biliyoruz. Örneğin, nüfusuna kayıtlı bir kişinin kamu, özel veya üniversite hastanelerine başvuru oranını düşürebilmek için aile hekimi teşvik ödemesi ile “terbiye ediliyor”. Sevk sistemi olmadan, hastanelerde muayene süreleri artmadan, tek seferde derdine çare bulamayan hastanın sorumluluğu aile hekimine yükleniyor. Örneğin, bazı ilaçları il ortalamasının üzerinde bir oranda reçete ederse, aile hekimi yine düşük maaş ile cezalandırılıyor. Yine bu bozuk düzen yüzünden, olmayan iş güvenliği yüzünden, olmayan gıda güvenliği yüzünden, olmayan güvenlik duygusu yüzünden sağlığından olan vatandaşla hekimi arasına cüzdanı sokup, sorumlular aradan çekiliyor. Örneğin, kronik hastalık taraması ve hastalık yönetimi platformu adı altında kişinin tüm sağlık verileri toplanıp özel hastanelerle paylaşılabiliyor. Sağlıktan para kazananların neler yapabildiğini en acı haliyle görmemişiz gibi, şirketlere yeni yatırım alanları sunuluyor. Örneğin, ASM’de alınan hizmet puanlanıyor, burada il ortalamasının altında kalınırsa yine bir düşük maaş tehdidi var. Hekime şiddet olağanlaşmamış gibi, bugüne dek çarklar dönsün, döner sermaye gelsin, patronlar kazansın diye tıbbın sipariş usulü işleyen, tetkik ve tedaviden ibaret bir seri üretim bandına dönüşmesi teşvik edilmemiş gibi, bu çarka uymayan hekimler yalnızlaştırılmamış gibi, memnuniyet üzerinden “hizmet kalitesi” ölçülüyor. Daha önce günlük ortalama muayene girişi üzerinden belirlenen ödeme ise yine çeşitli toplam formülleri ile yönetmelikte kendine yer bulmuş, belirlenen bir hedefin üzerine çıkılırsa havuç, altında kalınırsa sopa aile hekimlerini bekliyor.

Sürekli parayla terbiye etmeye çalışmak neden? Kişi kendinden bilir işi diyelim. Tüm hekimlerin mezuniyette hep bir ağızdan okuduğu Hekimlik Andı’nın “Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak; Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma, Hastanın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,…” diye başladığını anımsatalım o halde. Hekimler yeminlerine sadık kalabilmek istiyor. Bu ay dağıtımda yeterli aşı gelecek mi diye düşünmeden, aşı yaptırmak istemeyen aileye ulaşamadı diye maaşım kesilecek mi endişesi yaşamadan bebekleri hastalıklardan koruyabilmek istiyor. Bu ilacı yazsam ortalamayı aşar mıyım diye düşünmeden gerekli tedaviyi vermek istiyor. Bugünkü muayene sayım az mı oldu diye düşünmeden hastasını dinlemek, yaşam tarzı değişikliği için konuşabilmek istiyor. Gebe mi daha çok puan getiriyor lohusa mı diye düşünmeden ebeveynlere bebek bakımını anlatmak, emzirme danışmanlığı vermek istiyor. Bu kadar zor ve karmaşık olmasına ne gerek var? Böyle olmaması için ASM’ler Kasım’da 3 gün, 2-6 Aralık arasında 5 gün kapalıydı. Eziyet yönetmeliğine hayır demek için hem iş bırakıldı hem meydanlara çıkıldı. Baştan beri ASM çalışanlarının itirazlarını duymazlıktan gelen ve yeni yönetmelikle “çalışanı ödüllendirdiğini” iddia eden yetkililer gösterdi ki, derdimizi başka türlü anlatamıyoruz. Teslim olmadık. 6-10 Ocak arasında bir kez daha iş bırakıyoruz. Bu yönetmelik geri çekilmezse şirket gibi yönetilen sağlık sisteminin gittikçe artan sayıdaki mağdurları olarak hayatımıza devam edeceğiz. Bu gemi sürekli su alıyor, yamalar tutmuyor. Hepimiz aynı gemideyiz lafı patronlar, iktidarlar söyleyince hep aleyhimize olur ama sağlık emekçileri söyleyince kulak verin lütfen. Hep beraber batmamak için, sağlık hakkının peşinden hep beraber gitmemiz gerekiyor.